T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
İSTANBUL / BAHÇELİEVLER - Mehmet Akif Çok Programlı Anadolu Lisesi

Başarının Sırrı Bu Hikayede Saklı

Fark Eder mi?

Zamanın birinde iki kasaba bir yarışa girerler. İki kasaba halkı karşı tarafa kendi ülkelerinin ne kadar zengin olduğunu göstermek isterler. Etkileyici bir şey olması için kasabanın ortasına büyük bir havuz yaptırırlar. Daha da ihtişamlı olsun, zenginliği ifade etsin diye de gece herkesin bir kova süt getirerek havuza dökmesi kararlaştırılır. Bu fikir herkesçe kabul edilir ve zenginliklerini gösterebileceklerinin keyfi ile havuz yapılır. Kararlaştırdıkları şekilde herkes gece götürdüklerini havuza döker. Fakat sabah olduğunda havuzun sadece berrak bir su ile dolu olduğu görülür. Araştırıldığında herkesin aynı şekilde düşündüğü ortaya çıkar. "Nasıl olsa bu kadar insanın içinde ben süt yerine su döksem belli olmaz diye düşünmüştür herkes." Böylece havuza süt getiren kimse olmamıştır. Yani herkes ne fark eder ki diye düşünmüştür. Ama bu farklar büyük farka dönüşmektedir. Siz de okulda, günlük yaşamda fark edecek sonuçlar için fark edin, farkında olun. Çünkü farkı yaratan farkınızdır.

Fark yaratan, başarılı olan, emeğiyle bir yerlere gelmeye çalışanların bir hikâyesi vardır elbet.Bu hikâye zor koşullarda hayata tutunmaya çalışan bununla beraber içlerindeki gücü yitirmeyen insanlarındır. İşte o hayatlardan bazıları…

***************

Elleri yok, kolları da. Hatta bacakları da yok, hem de doğuştan... Fakat bakın neler başarmış!.

Avustralyalı Nick Vujicic doğuştan böyle... Ne kolları, ne de bacakları var. Sadece iki parmağı olan sağ ayağı var. Hayata böyle bir dezavantajla başlamış ama bunu avantaja çevirmeyi başarmış. Şimdi her şeye sahip ve mutsuz insanlar bile onu dinleyerek moral buluyor.

Avustralyalı Nick Vujicic şimdi 26 yaşında ve bir yaşam gurusu. Dünyanın dört bir yanını dolaşıp "moral konferansları" veriyor. Yüzlerce insan onu dinlemek için bu konferanslara akın ediyor.

Tetra-amelia adlı bir sorun nedeniyle dünyaya böyle gelen Nick Vujicic, büyük zorluklar yaşadı. Okulda alay konusu oldu. Öyle ki, henüz 8 yaşındayken intiharı denedi. Ama 12 yaşında, dünyayı daha iyi anlamaya başladıkça, aslında herkesin bir sorunu olduğunu kavradı. Dahası üniversite bitirdi ve iyi bir finans planlama uzmanı oldu.

Henüz çocuk yaşta, başkaları için umut olabileceğini anlayan Nick Vujicic, "Hayatın her şeye rağmen yaşanmaya değer" olduğunu etrafındakilere anlatmaya başladı. O kadar başarılı oldu ki, sayesinde pek çok insan hayata yeniden bağlanmayı başardı.Bugün Nick Vujicic´in, dünyanın dört bir yanından binlerce hayranı var.

Kolları, elleri ve ayakları olmayan adam bir takım komiklikler yapıp, yere düştükten sonra Şunları söylüyor:

Her insan hayatta zaman zaman bu derece umutsuz olduğu zannedilen durumlara düşebilir; Hatta tekrar ayağa kalkabilmek için her türlü imkân ve enstrümandan yoksun da kalabilir…

Şimdi sizlere soruyorum:

"Ben 100 kere tekrar ayağa kalkmayı denesem ve 100´ünde de başarısızlığa uğrasam, tekrar ayağa kalkabilme konusunda tüm umutlarımı yitirmeye hakkım veya şansım var mı?"

"Yani artık sizce 101. Seferi hiç denemeyi dahi düşünmemeli miyim? Maalesef benim öyle bir şansım yok; yaşamımı devam ettirebilmek için ne yapıp edip tekrar ayağa dikilmek zorundayım !
Ne yapıp edip kendime ayağa kalkmak için bir destek noktası hayal etmek bunu BULMAK zorundayım… İşte şimdi yapacağım gibi…"

http://www.izlesene.com/video/nick-vujicic/951324

(mutlaka izleyin)

* ******

Çapınar Köyünde koyun çobanlığı yapan Cennet ve Ali Hikmet Eroğlu çiftinin 4 çocuğundan biri olan Halil Eroğlu (23), tüm imkânsızlıklara rağmen okuma hayalini gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyor.

Halil Eroğlu, dağlarda koyun otlatırken çalıştığı LYS’de Türkiye genelinde ilk bine girerek, başta ailesi olmak üzere herkesi şaşırttı.

LYS TM puan türünde Ağırlıklı Orta Öğretim Başarı Puanı (AOÖBP) ile 542 puan elde ederek Türkiye 211′incisi olan Eroğlu, sınav başarısından sonra da köyünde çobanlık yapmayı sürdürüyor.

MADDİ İMKÂNSIZLIKLAR BAŞARISINA ENGEL OLMADI

Eroğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 1998 yılında ilkokuldan mezun olduktan sonra ailesinin maddi imkânsızlıkları nedeniyle okula devam edemediğini ve köyde çobanlık yapmaya başladığını belirtti.

Okulu bırakmış olsa da okuma isteğinin içinde hep var olduğunu ve okula giden arkadaşlarını gördükçe acı duyduğunu ifade eden Eroğlu, şunları söyledi:

”Aileme ekonomik olarak yardımcı olabilmek için her sabah 6 inek, 20 koyunu sabah ezanıyla ahırdan çıkarıp güttüm. Arkadaşlarımın okumasını gördükçe ‘Ben neden okuyamıyorum’ diye her gün kendi kendimi yedim bitirdim, ama bunu kimseye belli etmedim. 2003 yılında bir gün koyunları otlatırken düşündüğüm şeyi, babamdan izinsiz, ‘Kula’ya pazara gideceğim’ diye Manisa’ya giderek hayata geçirdim. Manisa’da ortaokulu dışarıdan bitirmek için açık öğretime kayıt oldum ve gizli gizli çalışarak ortaokulu bitirdim. Sonra lise eğitimi dönemindeyken askere gittim. Liseyi de burada girdiğim son sınavlarla bitirdim.”

HAYVANLARI OTLATIRKEN SINAVA HAZIRLANMIŞ

Eroğlu, liseyi bitirdikten sonra da hep daha ileriyi hedefleyerek üniversite için çalışmaya devam ettiğini anlatarak, ”Askerlik görevinden sonra yine köyde koyun çobanlığına başlamıştım. Koyunları otlatmak için sabah erken saatlerde dağlara çıktığımda, dağlarda bir taraftan hayvanları otlattım bir taraftan da üniversite sınavlarına hazırlandım” diye konuştu.

Sınavının güzel geçtiğini ve iyi bir sonuç beklediğini, ama yine de elde ettiği derecenin kendisini çok mutlu etiğini ifade eden Eroğlu, gizli gizli okuma serüvenini açık öğretimde lise eğitimi aldığı sırada öğrenen ailesinin, üniversite sınavında elde ettiği başarıyı büyük bir şaşkınlık ve mutlulukla karşıladıklarını söyledi.

Eroğlu, Boğaziçi Üniversitesi’nde iktisat eğitimi almayı ve sonrasında da üst düzey yönetici olarak özel sektörde çalışmayı istediğini kaydetti.

Baba Ali Hikmet Eroğlu da oğluyla gurur duyduğunu belirterek, ”Maddi imkânsızlıklar nedeniyle oğlumu okutamadım, ama okumak istediği için bizden gizli açık öğretime yazılmış. Şimdi de aldığı puanla üniversite sınavında başarılı olmuş. Allah bundan sonra yardımcısı olsun” dedi.

****

Bu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışa koşarak atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin.

Bu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışa koşarak atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin genç oğluna kadar uzanır. Babasının işi nedeniyle çocuğun ortaöğretimi kesintilere uğramıştı. Orta ikideyken öğretmeni, büyüdüğü zaman ne olmak istediğini bir kompozisyon halinde yazmasını istedi.

Çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir kompozisyon yazdı. Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlattı. Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini de çizdi. Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterdi. Krokiye, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000 metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekledi.

Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev, tam kalbinin sesiydi. İki gün sonra öğretmen ödevi geri verdi. Kağıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir "sıfır" ve "Dersten sonra beni gör" uyarısı vardı.

Çocuk öğretmenine merakla sordu:

- Neden "sıfır" aldım?

Öğretmeni:

- Bu senin yaşında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal dedi, paran yok. Gezginci bir aileden geliyorsun. Kaynağınız yok. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir. Önce araziyi satın alman lazım. Damızlık hayvanlar da alman gerekiyor. Bunu başarman imkansız. Eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yeniden yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm.

- Çocuk evine döndü, bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini öğretmenine hiçbir değişiklik yapmadan geri götürdü.

- Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin, "ben de hayallerimi"... O, orta 2. sınıf öğrencisi, bugün 200 dönümlük arazi üzerindeki 1000 metrekarelik evinde oturuyor. Yıllar önce yazdığı ödev şöminenin üzerinde çerçevelenmiş olarak asılı.

Aynı öğretmen, geçen yaz 30 öğrencisini bu çiftliğe kamp kurmaya getirdi. Çiftlikten ayrılırken eski öğrencisine:

- Sana simdi söyleyebilirim. Ben senin öğretmeninken, hayal hırsızıydım. O yıllarda öğrencilerimden pek çok hayal çaldım. Allah"tan ki sen, hayalinden vazgeçmeyecek kadar inatçıydın.

****

Elazığ´da doğan ve yaşayan küçük Esra´nın, ilkokulu bitirdikten sonra çok iyi Anadolu liselerini tutturmasına rağmen ihtilal öncesi ortamın karışıklığını öne süren babası tarafından okuması engellendi. Esra, çok genç yaşta evlendirildi; ardından üç çocuk annesi oldu.

İlk oğlu Emrah´ın Anadolu lisesi sınavlarında iyi bir netice alacağını düşünürken, Emrah 100 sorudan sadece 15 net çıkarabildi. Anne Esra, şoke olmuştu. Bu durumu kabul edemiyordu. İlkokul mezunu olduğu halde, oğluna çok tempolu bir şekilde ders çalıştırmaya başladı. Önce kendisi öğreniyor; ardından oğluyla birlikte çalışıyorlardı. Ailedekilerin ve çevredekilerin bu çabalardan çok fazla umudu yoktu. Ne var ki, Emrah sömestr tatilinden sonra netlerini 100 soruda 96´ya kadar çıkardı. Girdiği sınavda Türkiye´de ilk 500´e, Elazığ´da ilk 5´e girdi. Dershanesinde ise 120´ncilikten birinciliğe yükseldi.

Anne Esra, çok sevinçliydi. Ehliyet almak üzere bir kursa yazılmaya gitti. Kurstaki görevli eğitimini durumunu sorunca ilkokul mezunu olduğunu söyledi. Görevli de kendisine dışarıdan mı bitirdiğini sordu. Bu olay, anne Esra´nın yüreğini burktu. Hem eğitim durumu sorulduğunda neden "Ben üniversite mezunuyum" diyemiyordu ki? Kurstan eve döndükten sonra eşi ile konuştu. "Ben" dedi, "Ortaokulu, liseyi bitirmek istiyorum. Üstelik üniversiteye gitmeyi düşünüyorum." Eşinin de desteğini alan, bir taraftan üç çocuklu bir ailenin sorumluluğunu üstlenen anne Esra, dışarıdan ortaokul ve lise bitirme sınavlarına girmeye karar verdi. Karar verdikten sonra çok kısa bir sürede iki ay içinde önce ortaokul diplomasını, ardından ise lise diplomasını almaya hak kazandı. Oğlunu sınavlara hazırlarken tüm okul içeriğini öğrenmiş ve çok zorlanmadan sınavları geçmişti.

Şimdi sıra üniversite sınavındaydı. Üniversitede örgün eğitim yapan bir bölümü kazanmak, açık ortaokul ve liseyi bitirmeye benzemezdi. Ancak kendisinin sınavı kazanacağına inancı tamdı. 1995 yılında Fırat Üniversitesi Sosyoloji Bölümü´nü kazanarak üniversite öğrenimime başladı. Üç çocuk annesi bir kadın nasıl üniversite okuyacaktı? Vizeler, finaller derken okulu uzatmadan 1999 yılında iyi bir dereceyle mezun oldu. Master yapmak istiyordu. Bu kadarı da uçuk bir hayaldi, bir anneydi o. Anneler master yapmaz, çocuk büyütürdü. Derken 1999 yılında mezun olduktan hemen sonra aynı bölümde yüksek lisans öğrenimi görmeye başladı. 2001 yılında yüksek lisans öğrenimini tamamladı ve yine aynı yıl aynı bilim dalında doktora programına kabul edildi. 2007´nin Ağustos ayında doktorasını tamamladı. Küçük Esra, önce anne Esra olmuş, ardından öğrenci Esra olmuş ve doktoranın tamamlanması ile birlikte Dr. Esra Hanım olmuştu. Doktora tezi oldukça ilginçti; televizyonun ev kadınlarının gündelik yaşamlarını nasıl etkilediğini araştırdı. Kadınların yaşamlarında televizyon dizilerinin etkisi o kadar ilginçti ki, tezi ulusal gazetelerde bile haber oldu. Bu arada mezun olduktan sonra Elazığ´da Milli Eğitim Bakanlığı´na bağlı değişik okullarda sınıf öğretmeni olarak görev yaptı. Şu anda özel yetenekli çocukların eğitim gördüğü Elazığ Bilim ve Sanat Merkezi´nde rehberlik biriminde öğretmenliğe devam ediyor.

Dr. Esra Gülmez´in büyük oğlu Emrah, Bilkent Uluslararası İlişkiler Bölümü´nü bitirdi. Şu anda Hollanda´da çalışıyor. İkinci oğlu Yunus Taha Hacettepe Eczacılık´ta öğrenci, üçüncü oğlu Emre ise Amerika´da Berkeley Üniversitesi´nde öğrenci. Zorluklardan, imkânsızlıklardan, sınavların zorluğundan şikâyet etmek isteyen varsa, bu yazıyı duvara asıp tekrar tekrar okusun

Evet bu hikâyeler okuduklarınız. Siz de kendi başarı hikayenizi yazabilirsiniz, Şartlarınız nasıl olursa olsun…Yeter ki içinizdeki gücü fark edin. Ve istedikleriniz uğruna, bir şeyler yapmaya başlayıp, kararlı bir biçimde gerisini getirin.

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 19.11.2013 - Güncelleme: 16.02.2024 10:08 - Görüntülenme: 4436
  Beğen | 0  kişi beğendi